B€nc€ bu sit€ çok güz€l æmæ siz d€ bækın sonra msj gönderin
   
 
  YAHYA KEMAL BAYATI
HOSGELDİNİZ

Bu sayfayı nasıl buldunuz?
çok güzel 0%
süper olmus 0%
0 toplam oy:
beyendenizmi beyendiyseniz tsk ederim...
ewet güzel olmus... 0%
bisey diyil rica ederim... 0%
0 toplam oy:

<-Geri

 1 

Devam->

Yayım tarihi 29 Ağustos 1919 olan "Şark İnsaniyeti" başlıklı yazı ila başlayan kitapta Kurtuluş Savaşımızın seyrine yönelik çok samimi ve umudu artırıcı belirleme ve öneriler sunulmuştur. Özellikle Yunanistan'a güvenerek Osmanlı İmparatorluğu'nun son kalıntılarını da kendileri açısından sorun olmaktan çıkarmaya uğraşan "itilaf devletlerinin" göz göre göre yapmış oldukları haksızlığa ve yunanlıların yapmış oldukları propagandalara değinen yazar şairliğinin de kendine tanıdığı olanakları dil ve üslup konusunda en iyi biçimde kullanmıştır. Yazıların dili bu gün için ağdalı ve ağır algılansa da gerçekte öyle değildir. Yazıldığı zamana göre okuyan herkesin anlayacağı sözcüklerin kullanılmaya çalışıldığı açıktır. İstiklal Savaşımızın cephe mücadelelerinin bittiği zamanların nabzını çok iyi tutmuş olduğu gözlenen Yahya Kemal, "milli bilincin" de yaygınlaşmasına hizmet etmeye çalışmıştır. Namık Kemal'in bu konudaki, (özellikle "vatan" kelimesinin anlamına yüklediği, hepimizin duygularına hitap eden çağrışım nedeniyle) hizmetini anarken de hepimiz adına teşekkür etmek ister gibi. Çok güzel olduğu gibi şiirsel nitelikler de taşıyan hüzünlü cümleler de dikkat çekmektedir. "Vatan Mefhumu" başlıklı yazının bitişindeki cümleler (sf.20) şöyle; "…Dün trende zarif bir arkadaşla konuşuyorduk. Arkadaşım güneş batarken kararan İstanbul'a bakıyordu. Ne düşündüğünü sordum. Dedi ki, bu şehre girmek için Fatih'in her topuna doksan manda koşmuştuk. Şimdi koskoca saltanatı bir mandaya değişeceğiz." O zamanların Avrupa basınıyla ilgili de,hele hele Fransız basını ile ilgili uyarıcı ve hakkaniyeti zedelediklerini belgeleyen çıkarımlar konusunda da okuyanlarını bilinçlendirme çabasına girişmiştir. İzmir'in Türkiye'den koparılıp Yunanlılara verilmesi istenirken yazılı basının ne kadar etkili kullanılmaya çalışıldığına tanık olmaktayız aslında. Ta o zamandan bu yana değişen pek fazla şeyin olmadığını gösteren ipuçlarını bir kez de Yahya Kemal'in yazdıklarında görüyoruz. Her ne olursa olsun; "…Türkler Mütareke'den beri öz milletlerinin ekseriyetle meskun öz vatanlarından başka bir şey hayal etmediler. Bugün Türk kafasında Edirne'den İzmir rıhtımına, İzmir rıhtımından Adana sahiline Adana'dan Erzurum'a kadar olan Türk vatanını istemekten başka bir fikir yoktur…bu dünya dengeleri için de kaçınılmazdır" diyerek Misak-i Milli davasına da arka çıkmıştır. Yer yer de samimi ama ilginç beklentilerini dile getiren yazar ; "…Osmanlı Türkleri,medeni bir cemaat teşkilatıyla,yeni bir millet olursa, bu Ruslar gibi mucizeler gösterebilir…İstanbul Hükümeti için güzel bir faaliyet sahası var. Siyaset-i hariciyemizde sulhün takarrurunu siyaset-i dahiliyemizde Ankara ile birleşmeyi beklemekle geçirdiği bu kıymetli vaktini,bu kadar özlenen bu cemaat teşkilatına hasaretse payidar bir hatıra bırakabilir.." (sf.78) diyerek imkanları zorlayacak bir çalışmanın da başlatılmasını, işgal güçlerinin elini kolunu bağladığı Osmanlı hükümetinden bekleyebilmektedir. Demek ki İstanbul'dan görünen manzara, umudun halen var olduğunu işaret eder mahiyetteydi. Ancak Yunanlılar ile girişilen boğazlaşmanın lehimize sonuçlanmaya başladığını diğer birçok kişinin aksine müjdeleyen yazar, İnönü savaşlarında "tokat" misali vurulan darbelerin Yunanistan'ı köşeye sıkıştırdığını görenlerdendir. Hatta Yunanistan'a arka çıkan devletlerin araya girmesini bekleyen Yunanlılara yazarın önerdiği çözüm o kadar gerçekçi ve moral verici ki; "…önce Türk topraklarını tahliye,sonra görüşme..". Bu arada Yunanistan'ın politik iç çekişmelerini de dikkatli değerlendiren Yahya Kemal, zamanın politikacılarına olayları lehimize değerlendirebilecekleri çok önemli ipuçları ve bilgiler aktarmıştır. Yunanistan'ın başındaki,Yunan ordusunu komuta eden kim olursa olsun Kuva-yı Milliyye'nin amacından sapmayacağını,çünkü Türk varlığının buna bağlı olduğunu sık sık yineleme gereği duymuştur. Dolaylı veya doğrudan bunun bilinmesi gerektiğini söyleyerek de tarihi bilinçlendirmede rol almıştır. Dikkat çekici bir belirleme de (birden fazla yazıdan yola çıkarak vardığım sonuç) o yıllarda manda ve himaye dayatmalarını mantığa bürümeye çalışanlara seslenircesine bizim yani Türklerin yönetimsel bir sorununun olmadığını daha çok kültürel düzeltmelerin gerektiğini öne sürmüş olmasıdır. Belli ki Yahya kemal gibi düşünen aydınlar doğrudan karşı çıktıkları gibi, kültürel dokumuzun uyuşmadığı öneri ve yöntemlerin işe yaramayacağı kanısındadırlar. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hem savaş alanlarında hem de konferans masalarında hak edilmiş istekleri kabul ettirme çabalarının taktir edildiği bir çok yazıda, bunların etraflı ve planlı bir biçimde sunuluşu da tarihe ibret alınacak çabalar olarak düşüyor. Yine şairce üslubun kullanıldığı bu yazılarda edebiyat tadı da tarih tadı gibi,umut tadı gibi seziliyor aslında. 6 Mayıs 1921 tarihli yazıda, Milli ordunun başarılarının İstanbul'un da moralini düzelttiğini öğreniyoruz. O coşku ve heyecanı anlatması bakımından şu satırlara bakmak lazım ; "Kıştan beri İstanbul'un manevi ağrıları durdu,milli hareketin hür nefesiyle yürüyen genç ordular düşmanı yendiğinden beri de İstanbul milli vahdetin büyüklüğünü Ankara kadar,Sivas kadar, Erzurum kadar,Trabzon,Kastamonu hasılı herhangi Anadolu şehri kadar derinden duyuyor. Milli hareketin tamamıyla muzafferiyeti için Ayasofya'da, Beyazıt'ta, Eyüp Sultan'da mevlitler okundu, nusret duaları edildi. Fatih'in,Aksaray'ın küçük dükkanlarından, ta Eminönü'ne kadar bütün camekanlarda muzaffer kumandanlarımızın resimleri…köprüde şapkalı satıcılar bile Mustafa Kemal Paşa'nın alçıdan küçük heykellerini acemi bir Türkçeyle bağıra bağıra satıyorlar. Hasılı çehresine bakmak kafi,hemen anlaşılır ki İstanbul milli hareketin havasında yaşıyor…" (sf:105) Tüm bunlar yaşanırken Anadolu ve İstanbul'da, Yunan Orduları komutanları ve ilişkide bulundukları itilaf devletleri yetkilileri Yunanlıları sömürme malzemesi etmektedirler cephelerdeki durumu. Öyle ki, aha bu gün taarruz edeceğiz,aha yarın taarruz edeceğiz lafları ile hep onların sabır etmelerini hem de son bir gayretle yardım etmelerini ummaktadırlar. Tabi aynı zamanda da Türkleri telaşlandırıp kendileri lehinde bir bırakışmaya zorlamanın yollarını denemektedirler. Şunu da biliyorlar elbette "…Türkler ,ancak İzmir ve Edirne vatana kavuşup da devlet tekrar kuruluncaya kadar bir saniye gevşemeyeceklerdir. Türkler için sulh İzmir'den ve Edirne'den son Yunan neferleri çıktığı günden sonra başlayabilir…"(sf:113) Anadolu il, ilçe ve kasabalarındaki durum belli tabi de,İstanbul'un halkının piyasadaki mallar bakımından olsun,alışveriş yaptığı bakkallar bakımından olsun tercihleri de Yahya Kemal gibi düşünenleri üzecek terslikte. Cephede ve politik meydanlarda dişe diş mücadele verdiğimiz halde Yunan bakkallarını tercih etmelerine içerlenen yazar, bu tercihler sonucunda yunan askerlerine yataklık eden odakların ekmeğine yağ sürdüklerini anlamayan millete şaştığını belirtirken hüzünlü sahnelere da ışık tutmaktadır. Belki de yüzyıllardır süregelen bir vurdumduymazlığın fotoğrafını önümüze sermektedir. Öyle ya mili ve manevi duyguları güçlü,vatanına bu kadar bağlı insanlardan bu yanlışlığı sürdürmeleri beklenir mi? Mücadelenin çetinliğini görenler böyle şeyler ile de ilgilenmek zorunda kalmışlar belli ki. Yazarı ve O'nun gibi düşünenleri üzen başka bir gerçek daha var ki o da satır aralarından seziliyor; Türklerin dışındaki milliyetlere mensup olanların özellikle İstanbul'da Yunan ordularının üstün gelmek üzere olduğunu muştulayan haberlere aşırı derecede hatta taşkınlık boyutlarına varacak derecede seviniyor olmalarıdır. Diğer yanıyla da Milli ordunun başarıları onları olabildiğince sessizleştirmektedir. Böyle ortamlarda, ticaret ortaklıklarını gözeterek, bir bakıma işi böyle maskeleyerek günü devam ettirmektedirler. Trakya'nın kendilerinin olduğunu sananlardan hem milli ordunun hem de diğer ileri gelen vatanseverlerin çok çektiği gerçeği de tarihi bir belirleme ile ortada duruyor. Ama herkes biliyor ki ; "…Trakya, Türk devletinin payitahtı olan İstanbul'un asgari hududu olduğundan aynı bahis dahilindedir. Trakya'sız ,emniyet bahşedecek bir Türk devleti kurulamaz…" . Bunu ısrarla savunan "…Kuva-yı Milliyye'nin siyaseti doğrudur…" (sf:122). Yazarın önemli bir belirlemesi de, orduları harpten ziyade sulh müzakereleri yorar" deyişiyle belleğimize kazınan gerçektir. Yahya Kemal'in Kurtuluş hareketlerine alkış tutarken yaptığı dikkate değer belirlemelerden biri de şudur ki, dikkate değer; "…Mustafa Kemal'in asıl dehası Samsun'a çıktığı günden Türk milletinin istiklal iddiasında olduğunu sezişindedir…"(sf:125).Aynı zamanda bizim de yakından bildiğimiz gerçeklerler ile birlikte kazanılan zaferlerin ve başarıların Türk milletinin eseri olduğunu sık sık ve her koşulda vurgulamış olmasının kendi başarısında da önemli belirleyici olduğudur. Bunların ta o zaman anlaşılmış olması ve bir de yazıya dökülmesi de bir şairin öngörüsü ile ilgili olmakla birlikte "hakkın" hak sahibine teslimi olarak da ela alınabilir. Sevindiricidir elbette bu hal. Bir de,Kurtuluş Savaşı'nın millete mal edilme sürecinin ne kadar isabetli bir çaba olduğu açısından değerlendirilirse durum daha da mutlu edicidir. Öyle ya; Kurtuluş Savaşımız örgütlenirken, kongreler süreci olsun, Millet Meclisi'nin açılışı olsun, dünya milletlerine Türklerin topyekün ve sistemli biçimde mücadeleye soyunduğumuzun ipuçlarını vermiştir. Bu da ister istemez diğerlerini yani bize bu hakkı çok görenlerin telaşlanmasına ve meydandan çekilmesine sebep olmuştur. Başarımızda, bu telaş ile meydandan kısa zamanda çekilenlerin verdiği görüntü de etkili olmuştur elbette. Ama hepsinden önemlisi de Mustafa Kemal gibi, milletinin ne istediğini bilen ve onların umudunu,acısını, gücünü kurtuluş için örgütleyebilen bir dehanın olması,bu dehaya güvenen yiğit ve samimi insanların mücadele azmi ve tarihsel birikimde parlayıp duran bağımsızlık sevdasıdır. Bu birliktelik tarihte de görülmüştür ki karşısındaki güçlerin eriyip yok olmasına, onları yönlendiren kişilerin politik başarısının yitip gitmesine sebep olmuştur. İşte, Milli orduların başarısı ile darmadağın olan Yunan politik ortamı da buna ilginç bir örnektir. Yahya Kemal da bu gerçeğin altını sık sık çizmiştir. Türk milleti'nin barıştan yana olduğunu anlatmak bile zor iken,savaş meydanlarında kazandığı başarıların masa başında hiçe sayılmaya çalışıldığı zamanlarda yer yer temsil sorunları da çıkmıştır karşımıza. Bir yandan savaş,bir yandan yoksulluk ve imkansızlık,bir yandan sesimizi duyuramama ile yüz yüze kaldığımız günlerin havasını en yalın biçimde veren Yahya Kemal umudun da sürekli kollayıcılarındandır. İzmir Türk bayrakları ile süslenmeyi sabırla bekliyor derken de, "..bu maceranın fatihasına yakınız,Ankara'nın koyunu sonra çıkar oyunu" derken de çelikleşmiş inanç ve direncin gereksinimi olan umudu çoğaltmanın peşindir. Avrupalı gazetelerin Bekir Sami Bey'in görüşmelerden çekilmesini kullanmaya kalkışlarını da aynı dil ve umut ile değerlendiren yazar, "görüşme zeminini" zaman kazanmaya çalışsalar bile Yunanlıların değiştiremeyeceğini umut gibi dile getirmiştir. Bunların,belli ki o zamanda dile getirilmesi zor ve uzak bir öngörü istemektedir. Daha da önemlisi Mustafa Kemal'in önderliğinde mücadele eden millete inanmak gerektiriyordu. Çünkü o zamanlar yerli gazeteler haberlerini çok defa Avrupa gazetelerinden almaktaydılar,daha da üzücü olanı kasıtlı olarak bizim mücadelemizin meşru zemininin olmadığını,başlamış olsa bile sonucun hezimet olacağı bir mücadelenin tarafı olunmasının isabetsizliğinden dem vuranlar çoğunluktaydı. 27 Mayıs 1921 tarihli yazısında Yahya Kemal "...gazetelerimizin gayr-i iradi,sırf Babıali Caddesi'nde gazetecilik ananesinin körü körüne esiri olarak duçar olduğunu bu gafletlerin çeşitleri,daima zararımıza olarak,bin bir türlüdür,saymakla bitmez " (sf:165) diyerek bu durumu "gaflet" olarak nitelemiştir. Yazılar içinde, Limon von Sanders ile ilgili olanı (Ellerini Yıkamış sf:167) da ilgiyle okunması gereken bir yazı. Bilindiği üzere I. Dünya Savaşı'nda ordularımıza da komuta eden bir general olan Liman von Sanders anıları ile bir çok duruma ışık tutmaktadır. Ancak ne kadar samimi ve güvenilir,daha doğrusu nesnel olduğu tartışılır tabi. Savaştığımız yılların en önemli sorunlarından biri de İstanbul Hükümeti ve Ankara hükümeti tartışmalarıdır. Yahya Kemal,görüldüğü üzere, sürekli Ankara Hükümeti'nin çabalarının İstanbul için de bir umut olduğunu yinelemiştir. Bu da çok önemlidir. Nedeni de şudur ki,hem İngilizler hem de diğer kimi devletler Ankara Hükümetinin "meşru" olmadığı yaygarasını oradan oraya dedikodu misali olmaktan öte inandırıcı gerekçelere bürümeye çalışıyorlardı. Zamanla da taraf buldukları görüldü. Böyle bir sınırda kendilerini övücü ve destekleyici yazıların olması Ankara'dan kurtuluşa destek verenler açısından çok önemliydi. Yahya Kemal de bunu yapıyordu demek ki. Savaşı kaybeden taraf Yunanlılar olsa da topraklarımızın parça parça istenmesi gerçeği halen ortada duruyordu. İzmir'den vazgeçmiş görünseler bile Edirne üzerinde hak iddiaları zaman zaman kendini göstermiyor değildi. Tüm bu oyunlar ortasında "Misak-i Milliyi" savunmak bakımından da samimi çabaları olmuştur yazarın.İlla da "sulh" mantığını kabul etmemiştir. Sulh olacaksa işgalin bitmesi,hakkımızın teslimi ve bizim de dünyada bir ulus ve devlet olduğumuzun tescilinden sonra olacaktır direnişini sürekli savunmuştur. Gerçekten de bu savunuşlar Kurtuluş Savaşı verenler açısından taze kan gibi önemli müdafaalardır. Cepheden gelen haberleri duyurmak da sanki bir görevmiş gibi,hem doğru hem de yorumlarken direnişimize güç verecek biçimde ele alınması bakımından da Yahya Kemal taktire şayandır. Sevr dayatmalarını, henüz bilemeyenlere adete usanmadan,yılmadan ve samimiyetle satır aralarında vermesi de konuyu etraflıca ele aldığının göstergeleridir bizce. 1922 yılına gelindiğinde artık yaraların sarılacağı,galibiyetimizin tescilinin getirdiği uyuşukluğa meydan vermemek gereğini vurgularcasına geçmişi irdeleyen Yahya Kemal,bir tanıdığının "…hakikaten biz o zaman Rumlara karşı ne kadar kayıtsızdık,Yunanistan'la bir münasebetleri olup olmadığını düşünmedik bile…" diyerek şaşırdığını ifade ediyor. Buradan varmak istediğim şudur ki,Türk milleti ta baştan beri birlikte ve barış içinde yaşamanın gereken fedakarlıklarını yapmışlardır. Oysa barış içinde yaşadığımız kimi milletler veya gruplar,ilk fırsatta özellikle zayıf düştüğümüz zamanlarda çok fenalık yapmışlardır. Bunları zaman zaman anımsamanın sayısız faydaları olacağına yönelik çıkılarımlar da yapmak mümkün "Eğil Dağlar" adlı kitaptan. Fransız şairi Alfred de Vingy'nin "Kurdun Ölümü" ile ilgili değerlendirme ve Kurtuluş Savaşımızla ilişkilendirdiği benzetme de ilginç aslınsa (sf:98). Güzel de bir benzetme. Şairi çok etkilediği belli. 232. sayfada da rastladığımıza göre. Yazılarında "İstiklal Savaşımızın" izleri olsa da daha çok kültürel değerler üzerinde değerlendirmelere sıkça rastlıyoruz. Türk kültürü üzerine de özgün ve ibretle okunması gereken yazıları bulunmakta olan Yahya Kemal'in bunca saygı ve sevgiyi rasgele kazanmadığına bir kez daha şahit olmanın sevinciyleyim. Ve yine O'nun söyleyişiyle bitirmek daha anlamlı olacak bu değerlendirmeyi. Bunu çoktan hak etmiştir o.

 
BU SİTEYE GELDİNİZ İCİN TSK EDRİM
 
siir
 
Damla damla eridim
Hüzne biriktim
Karardı aydınlık sözler
Aydınlık yüzler
Yığılıyor
Öfke kin kaygı
Ne gelecek günler bir müjde saklıyor
Ne bir ilerleme halindeyiz
Hep bir kılıç üzerinde
Hep çapraz ateşlerdeyiz
ata sözü
 


» Aba vakti aba, yaba vakti yaba alan yanılmaz.
» Abanın kadri, yağmurda bilinir.
» Abdal abdalın ne umduğunu, ne bulduğunu ister.
» Abdal ata binmiş bey oldum sanmış.
» Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
» Abdala kar yağıyor demişler, titremeye hazırım demiş.
» Abdalın arkadaşlığı yol görününceye kadardır.
» Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır.
» Abdestsiz sofuya namaz dayanmaz.
» Acele giden ecele gider.
» Acele işe, şeytan karışır.
» Acele yürüyen yolda kalır.
» Acemi katır kapı önünde yük indirir.
bilmeceler
 
Çeke çeke biter.
Sigara

Kutuplara giden zenci ne olur?
Donar

Yeter Çektiğim!
Fotoğraf makinası

Gece gündüz yufka açar!
Deniz

Şehirden şehire koşarım, köyden köye giderim fakat hiç hareket etmem.
Yol

Ağzı vardır konuşmaz, yatağı vardır, fakat hiç uyumaz.
Akarsu


Yeşil mantolu, kırmızı entarili, siyah düğmeli.
Karpuz

Denizler gerçekte mavi boya olsaydı ne olurdu?
Mavi boya sudan ucuz olurdu


gta_vice_hileri
 
WELOVEOURDICK - Dick olarak oynarsınız
ONEARMEDBANDIT - Phil Cassidy olarak oynarsınız
IDONTHAVETHEMONEYSONNY - Sonny Forelli olarak oynarsınız
FOXYLITTLETHING - Mercedes olarak oynarsınız
PANZER - Tank
TRAVELINSTYLE - Bloodring Banger
GETTHEREQUICKLY - Bloodring Banger 2
GETTHEREFAST - Sabre Turbo
GETTHEREVERYFASTINDEED - Hotring Racer
GETTHEREAMAZINGLYFAST - Hotring Racer 2
THELASTRIDE - Romero'nun cenaze aracı

SEAWAYS - Araçlar suyun üstünde gidebilir
WHEELSAREALLINEED - Araçların sadece tekerlekleri gözükür
LOADSOFLITTLETHINGS - Spor araçlarının tekerlekleri büyür
LIFEISPASSINGMEBY - Oyun saatini hızlandırır
ONSPEED - Herşeyi hızlandırır
BOOOOOORING - Herşeyi yavaşlatır
taşır
CHICKSWITHGUNS - Bayanlar silah taşır
GETMAYSHOP:Ölümsüzlük
 
Bugün 5 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı!
çok zorlukla bu siyeyi açdim ve çok mutluyum Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol